Pazar, Eylül 20, 2015

Otuz Yas Şiiri (Erol Çatal)

Önce giz vardı
Bir bakıştan yangınlar çıkartan
Kalbe doluşan kuşların çığlıklarında
İhanetten arınmış işarette
Oyunları yarım kesilmiş çocukların gözbebeklerinde
Işıktan kubbeler yükselten aşkta
Gölgesi sayhasıyla düşen
Bir harfin öcünden sakınan kalemde
Kılıçtan damlayan kanla yeşillenen yaprakta
Önce güz vardı

II
Gecenin zehirli gömleği
Tene intikamla nakşedilmiş bir armağan
Aydan kalbe işleyen simya
Baktıkça yalgın dalgaları kabartan aynada
Çölü dilinde taşıyan bir Kays
Ruhundan uzak bir mevsimde yol alan
Çehreler kaybolur zamanda çizgiler kalır
Kemiklerinden kürek yapılmış bir forsanın sırtında
Muallakat-ı Seb’a şairine giydirilmiş bir ferman
Ecenin zehirli gömleği

llI
Otuz kuş masalı ömür
Keften Kafa doğru bir yolculuk
Küllerinden zümrüde dönüşen çatal yürekte
Akis aynada kırıldığında ayna akiste
Kanatlarını geriyor ışığı kendi olan bir simurg
Emsali yok, dilimde perdah aradım
Ruh basamaklarından Kutsal Gül olan
Bir harfe sığdırılmış Arafta
Ateşten doğan tüylerden nihan
Otuz kış masalı ömür

IV
Ey kayıp bir harf için doğanlar
Çehre bulmadı bizde rüyadan kopmuş bir inkılap
Çarpışınca kaderleri paramparça iki kristal yürek
Bir ışığın bir ışığa sonsuz aktığı iki arı kap
Sen bir lalE ateşte ben bir pervane
Divane dönen ayağı pergelin döndüren çeşm-i firuze
Koza ördü kendine dil
Gizlesem de aşikar bendeki avaz rindane
Her şey sadasız bu kubbede aşk ta hikaye
Ey kayıp bir harp için doğanlar

V
Dünya yağmurundan muzdarip buğulu bir kalp
Nefesler tutulduğunda yaklaşan bir tufan
Gazaptan geride kalan kurtarılmış bir söz
Dokununca sütunlarına nisyan ile yıkılan
Görkemli çağlarında gururlu
Acz içinde yalvaran bir isyan
Menekşeler gözyaşlarıyla sulanmaz
Melek hızıyla geçtim hayattan
Rüyalarımda cam kırıklarından damlalar
Dünya yağmurundan muzdarip kuğulu bir kalp

VI
Şehrin çizdiği yüzlerde aşktan bir nişan yok
Bir dudağın bittiği yerde başlıyor sokaklar
Sinesinde leylAğıtları yakan bir mecnundan
Yükseliyor bir sancıda sinsice uyutulmuş
İksire ölüm karıştıran dumanlar
Her beden kör kuşları sayhanın
Büründüğü her kılıktan bir sıyrık içlerinde
Dünya bir nebze ateş taşımayan bir çıra
Saklıyor yankıların gömüldüğü duvarlarda
Şehrin çizdiği yüzlerde aşktan bir nihan yok

VII
Kin akıyor dudaklarımın arasından
Çivileri kalbime çakılmış bir çarmıh
Ağaçları köklerinden söken bir kadırga
Harfler denizinde bir zincir bir kürek mahkumundan
Anlamını kaybetmiş bir hatıra
Boynumda yaban bir ömrün kefareti
Ne söylesem kalem yalan yazacak
Yüzler tarifinden silinmiş bir isim
Siper yerine kazılmış bir mezar
Kan akıyor dudaklarımın arasından

VIII
Kanıma karıştı bütün intikamıyla zehir
Sislerin tinimde açtığı bir yaradan
Akim kaldı boğazımda hep sesim
Semada hiç alevli oklar gibi akmadım
Adımı çığla değiştirdim
Yüzüm yamalı bir çağla boyandı
Dilimde kıyamın yankısı muamma
Mumdanmış zindan-ı rindan
Ben artık yansam da daha öteye geçemem
Kanıma karıştı bütün intikamıyla şehir

IX
Kalmadı çalmadım közde fer aşkta maya
Şavkı yüzlere vuran kalplerden bir iz
Küfenin dibinde bir inci küpe
Avuçlara yazılmış sözlerden bir çiy
Hayat hatayla raksediyor balçıkta
İpi çekiyor labirentte paya düşen yanılış
Varlığı cevaba bağlayan köprü yok
Vefa desen o da edadan mahrum
Işık çekildi karanlık artık sorular
Kalmadı çalmadım közde fer aşkta mana

X
Vaatleri yok artık tutkulu tutuklu bir gençliğin
Dolu dizgin hazların hazırlığı
Yağmur bahçelerini dolduran esriklik
Solan bir çiçeğin soluğundaki katlanış
Kılıçların dudakları öptüğü anlar yok
Şahidini bekleten bir buruk sancı
Sarıyor hengamesiyle göç artığı ezgileri
Yalnız kuytularda uzak çağrışımları rüyanın
Akrep bir ateş çemberinde ölüyor
Saatleri yok artık tutkulu tutuklu bir gençliğin

XI
Bu kule Habil kulesidir
Bir katilin hırsına sunulan bir kurban
Harcı dolgun başaklar ve kanla karılmıştır
Makbulün maktül olduğu bir dünyada
Kimse bir taşta böyle yön bulmamıştır
Hased edenin hasadı cılız kalır kendinden
Ayaklar altında hayatlar
Öc almak için ateşten şehirler kuran
Günahlarını sırtında taşıyan bir kavimden
Bu kule Kabil kulesidir

XII
Gözlere yazılan haşin bir şiirdi aşk
Hışmından korkulan geceleri ay varken gökte
Rüzgar aşarken tepelerini iç çekişlerin
Bir balkondan bakarken bahçelerine kaybedişin
Aralık perdesinden süzüldüğünde vaatler
Kalbin elemin seyyahı gibi dolaştığı yollarda
Ağlar ve sisler içinde çalkalanırken ruh
Oklar ve oyuklar kervanı geçiyor sayfalardan
Bir efsaneden mağdur dünyalar kurmak
Gözlere yazılan hazin bir şiirdi aşk
XIII
Hasattan avuçlarımda bir arpa tanesi kaldı
Gözden düşmüş halayıkların kadehiyim ben
Dudaktan dudağa koşturan rahvan adı kelamın
Kılıçta birikmiş intikamı köpükten doğanın
Simetrisi olmayan yüzü batan bir aşkın
Gölge peşinde avuntu bulmuş bir seyyare
Kalbinde fırtınalı bir deniz bulamamış bir kürekçi
Kuşlara yıldız olan semada hep yabancı kaldım
Her kanat vuran ışık göğsümü sıyırıp geçti
Hayattan avuçlarımda bir arpa tanesi kaldı

XIV
Oyunun eksik taşlarını sakınılmış bir dudakta arayan
Vecd içinde bir ayinde kaybolurken gövdeler
Geceyle perdahlanmış karanlık adını sayıkladım
Vahşi bir hayvanın pençesinde oyalanırken
Şahin geri dönüyor sahibinin sesiyle
Kanlı bir tüy hangi çağrıya uyan
Bir atın rüzgarıyla savrulan acılarda
Kimin varlığı daha ağır çeker
Terazinin bir kafesinde evren bir kafesinde ben
Oyunun eksik taşlarını sakınılmış bir budakta arayan

XV
Ne gam ne gem taşıdı bu dipsiz surat
Terkisinde bir adın bir adım yol aldı
Sırlanmış gözler için bir kapak
Bir arzu elmas kalpten bir baharda
Varlık bulmamış bir gövdeden çekilince
Aynalarda aradı suçunu melâlin
Demir olmanın zarifliğinden kuşku duymadan
Çekiç darbelerinde buldu sesini hakikatin
Râm oldu kendine ezilirken bir örste
Ne gam ne gem taşıdı bu dipsiz suret

XVI
Gözkapaklarından sızmayan son uyku için bu imza
İmha etmeyen şiirin sayha bekleyen korkusuyla
Aşkına rücu etmek için bir hevesin
Acı bir anıya çevirmek için çarklarını gecenin
Bir kuyu başında duyulan bir sızı için
Üstüme sinmiş bir koku mürekkepli sayfalardan
Gamlı bir kalem için; dilimde saplanmış bir ok
Hınçla beslenen esrardan ayrık bir hayatta
Düelloyu kaybetmiş bir şair için bir kurşun
Gözkapaklarından sızmayan son utku için bu imza
XVII
Bir kalbi bir kalbe kapatan bir yağmur damlası
Harflerin sözcüklerin insan labirentinin dışında
Taşlardan sekerek denize karışan bir bakışın
Teraziye vurunca kaybolan hengamesi dışında
Sararan yapraklar yangından başka birşey getirmez
Mücrim af dileyen bir aşık-ı sadık dışında
Fırsat bilip dehlizlerini kilitli kanatların
Doğuyor edasıyla nazenin incisi zambakların
Firkat zamanlarını yakıp küllenen bir hayatın dışında
Bir kalbi bir kalbe kapatan bir yağmur damgası
XVIII
Acıyla şiirin toprağını tırmalayan bir kalp
Boyun eğmişti bir zamanlar isteklerine tutkusunun
Dilinde bukağı biriken sözlerindeki ağıyla
Göveren yapraklarına peşini bırakmayan bir ilencin
Uykusu olmak için dünyaya taşmayan bir şiirin
Mazur göstermeden kendini suçlarına
Semadan ağan bir sırla düğümlenmiş
Harfleri unutulmuş bir alfabeyi kim çözer
Haymatlos zincirlerinin kuyumcusu bir bende
Acıyla şiirin toprağını tırmalayan bir kelp
XIX
İçimde kumral bir kumru hapis günlerine içerliyor
Çiğ damlası iken dallarında baharın
Yüzünden ay rüyalarından meltem akarken
Gözlerinde pembe buğu aynalarda endamın
Aksin bir nergise dönüşünce sularda
Sil izlerini siste kaybolan bulutların
Unut dalgalı saçlarda dağılan siyah denizi
Leylaklarına sığın avuçlarındaki mehtabın
Aşk üç harf üzredir
İçimde kumral bir kumru habis günlerine içerliyor
XX
Kalbim çorak ülküm benim kuytuda kalan
Taçlandırmak isterdim seni zerafetiyle gecenin
Ağustos güneşiyle peteklerini doldurmak
Bir sitare olmak bahçelerini süsleyen
Acı meyvası değil gözlerindeki serabın
Kim arzulardı bulanık harflerde konaklamak
Göğse saplı bir kalemle uykulara dalmak
Kasırgada çektin hep kürekleri bırak artık
Bak hiçbir semayı açmıyor kanatların
Kalbim çorak ülkem benim kuytuda kalan
XXI
Hayatı itiraf gibi yaşayan bir bedenden başka neydim ki ben
Kuyulardan çıkıp bitab kıyıya vurmuş
Dalgalar arasından dalgın adımlara doğru
Sulara her kürek vuruşunda ismini sayıklayan
Misal aleminden masala geçmek için bir kulaç daha
Bir hamle daha son karede piyondan kaleye
Kapında bekleyen açılsın diye rüyanın kanatları
Fil ordusuna karşı bir ebabil geçerken dudaklarımdan
Ölü bir köpeğin bembeyaz dişleri kaldı aklımda hep
Hayatı itikaf gibi yaşayan bir bedenden başka neydim ki ben

Hiç yorum yok: